16 Şubat 2010 Salı

DÜŞÜNMEK!

Şimdilerde hafta sonları, İzmir’e gidip geliyorum.
Dünya Hafıza Şampiyonlarından, Sayın Melik DUYAR’IN ‘Beyni Etkin Kullanmak!’ eğitimine…
Program, beş hafta, Pazar günleri, saat 09.30 ile 12.30 arası olarak gerçekleşiyor.
Bütün bunları niye yazdım?
Eğitime verilen önemin üzerinde durmak için!
Pek çok insan, Pazar sabahı yatağında mışıl, mışıl uyurken; ben, Pazar sabahları saat beşte kalkıp, altı otobüsüyle, İzmir’e gidiyorum. Öğleden sonra iki otobüsüyle de dönüyorum.
Buradan sevgili eşime, bu konuda bana destek olduğu için de teşekkür ediyorum.
Bu yaşa gelmişim, ‘Hala bir şeyler öğrenebilir miyim?’ diye çırpınıp duruyorum.
Oralara gidince, görüyorum ki, benim gibi çırpınan daha pek çok insan var. Kalkmış, yeni şeyler öğrenmek ve kendisini geliştirmek için, maddi manevi zorluklara rağmen, bu eğitime gelmiş.
Genelde bu tip eğitimlere çok katılırım ve insanların yeni şeyler öğrenmek için katlandıkları zorlukları görünce, gelecek için umutlanırım.
İnsanlarımız, gerçekten emek sarf ediyor ve gelişiyoruz diye...
Sadece öğrenmek isteyenler mi zorluklara katlanıyor sanıyorsunuz?
Uzman eğitmenimiz, Sayın Melik DUYAR, bizler gelişelim, öğrenelim diye, her hafta taa Ankara’dan kalkıp, İzmir’e geliyor.Sanıyor musunuz ki, daha çok para kazanmak için geliyor?
Hayır!
Eminim, bizlerden aldıklarının çok daha fazlasını gene eğitim için harcıyordur.
‘Bilenin bilmeyene borcu vardır.’ Diye güzel bir sözümüz vardır bizim.
Bence, Sayın Melik DUYAR, bunun bilinciyle yollara düşüp, Ankara, İstanbul, İzmir ve daha pek çok yerde bildiklerini başkalarına aktararak bu borcu ödemeye çalışıyor.
Bence son derece saygı duyulacak ve örnek alınacak bir davranış.
İnsan olarak, onun açtığı yoldan yürümek, bizlere düşen en önemli görev.
Bir insan, emekli olmuş, çocuklarını büyütmüş, maddi zorluklarını aşmışken, niye daha fazla öğrenmek istesin ki?
İşte biz, bu eğitimler sırasında bu sorunun cevabını alıyoruz. Beynin fonksiyonlarını tanıdıkça, neyi neden yaptığımızın cevaplarına da ulaşıyoruz.
Beynimiz, tam donanımlı, sihirli bir yapı. Onu verimli kullanarak, büyük başarılar elde edebilir, büyük eserler meydana çıkarabiliriz.
Öyle muhteşem bir yapı hepimizde mevcut ama tam kapasite kullanamıyoruz maalesef!
Eğitimde öğrendiğimize göre, her insanda yüz bin adet beyin hücresi mevcut. Ancak bu hücrelerin aktif hale gelmesi, bizim çabalarımızla mümkün olabiliyor.
Beyin hücreleri arasındaki bağlantılar, düşünceyle aktif hale geliyormuş. Yani, düşünerek, mevcut bağlantılardan, haberleşme ağı oluşturabiliyoruz.
Ünlü düşünür Descartes, yüzyıllar öncesinden bunu ne güzel anlatmış;
‘Düşünüyorum, öyleyse varım!’ diyerek…
Düşünmek, varlığımızın en önemli sebebi. Düşünerek, iyiyi kötüyü ayırabilir, doğruya ulaşabiliriz. Yanlışı fark edip, düzeltebiliriz.
Sadece kendi çıkarlarımıza göre yaşamayıp, bizden başkalarının da bu Dünya üzerinde hakkının olduğunu biliriz.
Sahip olduğumuz, maddi manevi değerlerle, zor durumda olan insanlara yardım ederiz.
Birisinin başına gelen zor bir durumun, birgün bizim başımıza da gelebileceğini düşünüp, ona göre önlemlerimizi alırız.
İşte arkadaşlar, düşünmek bu kadar güzel bir şey.
Yaptıklarımızın sonuçlarını, söylediklerimizin nasıl anlaşabileceğini, önceden düşünebilirsek, pek çok kırgınlık ve hatalı durumun hiç ortaya çıkmayacağını düşünenlerdenim.
Düşünceniz bol, beyniniz aktif olsun! 16.02.2010

5 Şubat 2010 Cuma

RUH HALLERİMİZ!

İnsanın ruh hali, ne kadar çabuk değişebiliyormuş meğer.

Her zaman bunun olduğunu bilirdim de somut bir veri yoktu elimde.

Blog sayfamdaki iki yazı arasında iki ay geçmiş ama sanırsınız ki bir ömür!

‘Emek olmadan yemek olmaz!’da; kırgın, kızgın, hayal kırıklığı içindeki bir insan var.

‘Kitap okuyunca ne olur?’da; dingin, huzurlu, başkalarını anlayıp, seven bir insan var.

İnanın dostlar, ikiside kalıcı değil, Ruh durumuma ya da olayların gelişimine göre değişebiliyorlar.

Kader işte! Bunu anlayabilmem için iki yazı yan yana düşmüş demek ki.

Bendeki değişimi sağlayan en önemli faktör, tam da önemini anlattığım ‘YAZMAK!’ sanıyorum.

Altı, yedi haftadır yaşadığım yerdeki yerel bir gazeteye, haftalık yazılar gönderiyorum.

Bu olay, ‘Yaşadığım her şeyi, yazarak nasıl anlatabilirim?’sormama sebep oldu. Soru sorulunca cevap da geliyor arkasından.

Yazmak, önemliydi, biliyordum ama bir türlü yazamıyordum. Hatta yaratıcı grubu bile oluşturduk arkadaşlarımızla, bir süreliğine.

Demek ki, insan bir konuda çaba harcarsa sonunda ulaşabiliyor.

Öyleyse çabalamaya, koşturmaya devam…05.02.2010

4 Şubat 2010 Perşembe

KİTAP OKUYUNCA...

Evet, neler olur kitap okuyunca?

Ben, mutlu oluyorum. Bilgili oluyorum, sürekli yeni şeyler öğreniyorum.

Her şeyden önemlisi, canım sıkıldı diye başkalarının başına musallat olmuyorum.

Çocukluğumda, hiç canımın sıkıldığını hatırlamıyorum. Çünkü her fırsatta kitap okumaya koşardım. Evde kalabalık olduğumuz için yalnız kalabileceğimiz ortamlar zor oluşuyordu.
Ben, genelde herkes yattıktan sonra oturup, ya kitap okurdum ya da sayfalar dolusu, duygu ve düşüncelerimi yazardım. Eskiden hatırladığım en canlı duygu; günlük yazmanın beni ne kadar rahatlattığıydı.

Okumak, her zaman herkes için çok faydalı ama yazmakta çok faydalı bence.

Yazmanın önemli olduğunu bildiğim için çevremdeki insanlara her fırsatta defter hediye ederim.

Çok kitap okuyan biri olarak, defter hediye etmem bazı kişiler şaşırıyor.

Çok kitap okumak, insanda birikim oluşturuyor. Yazarak bunu giderebiliyoruz. Yazarak bir şekilde kendimizle iletişim kurup, duygularımızı analiz edebiliyoruz.

Düşünmeden, analiz etmeden, sadece başkalarının yazdığını okursak, gelişme fırsatı bulamayız.

Okuduklarımızı düşünüp, önceki bilgilerimizle ilişkilendirip, yeni sonuçlara varabilmeliyiz.

Okumak, bize ve başkalarına yararlı bir şeyler katabiliyorsa önemlidir.

Ben, otuzlu yaşlarımda, kendimi şöyle bir sorguladım:
Nasıl bugünkü hale geldim? Neden böyle düşünüyorum ve davranıyorum?

Düşünme sürecimin sonunda, okuduğum kitapların kişiliğimin oluşmasında çok etkili olduğunu fark ettim.

O günden sonra da nasıl olmak istiyorsam, o konuyla ilgili kitaplar okumaya başladım. Mesela, zamanla ilgili sorunlarımı çözmek için, zaman yönetimiyle ilgili kitaplar okudum.
Çocuklarımı daha iyi yetiştirebilmek kaygısıyla, çocuk gelişimi kitapları,
Çalışma hayatımda daha etkin olabilmek için, mesleğimle ilgili kitaplar okudum.

Gerçektende okuduğum her kitap, beni amacıma ulaştırmada çok etkili oluyordu. Üstelik tek bir kitapla yetinmeyip, aynı konuda yazılmış, farklı bir yayınevi ve yazara ait başka kitaplar da okuyordum.

Bu çoklu okuma, hem bakış açımı, hem de bilgimi geliştirdi. Olayları tek boyutlu olarak değerlendirmemem gerektiğini öğrendim.

Bir konuda, farklı fikirlerin olabileceği, her şart ve duruma göre, alınan sonuçların değişik olabileceğini anladım.

Bu anlayış, benim hoşgörü seviyemi artırdı. Tartışma ortamlarına girmemeyi, herkesin düşüncelerine ve fikirlerine saygı duymayı başarabildim.

İşte, kitap okumak böyle bir şey!

İnsanın anlayışını, bakış açısını ve hoşgörüsünü geliştiriyor.

İnsanların neyi, niye yaptığını anlayınca, onları bağışlayabiliyor insan.

Ve anlayınca da affetmesi kolay oluyor.

Affeden yürekte de sevgi daha çok ortaya çıkıyor. 04.02.2010